Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hayatının golü

Spor tarihinin sayfalarını çevirdikçe 73 yılındaki kanlı darbeyle Şili yönetimini ele geçiren diktatör Pinochet’yi protesto etmek için Santiago’daki maça gelmeyi reddeden SSCB milli futbolcularından Conrinthians takımında ter dökerken futbolun bahşettiği ünü ülkedeki askeri diktatörlüğe meydan okumak için kullanan Brezilyalı efsane orta saha Doktor Socrates’e, 68 olimpiyatlarında 200 metre koşusunda 1’inci ve 3’üncü olan Tommie Smith, John Carlos ikilisine eldivenlerini verip ırkçılık karşıtı protestolarına katılan Avustralyalı atlet Peter Norman’dan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilmelerine karşı imza toplayan Metin Oktay’a, Vietnam savaşına gitmeyi reddedince şampiyonluk kemeri elinden alınan Muhammed Ali’den ülkesindeki çatışmaları dindirmek için barış konuşmalarına aracılık eden Didier Drogba’ya, ilham verici hikayeleriyle satır aralarından gülümseyerek içimizi ısıtan onlarca hatta yüzlerce isimle karşılaşıyoruz. Bu parıltılı isimlere geçtiğimiz Pazar gecesi Ma...

Ülkeni nasıl kaybetmezsin

Ülkeni nasıl kaybetmezsin Britanyalılara özgü küçümseyici/iğneleyici iltifat etme sanatı benim gibi acemiler için hep bir muamma olmuştur. Oxford’da davetliyken “ilginç” kelimesinin çoğunlukla “saçma” ya da “tutkulu” anlamında kullanıldığını öğrenmiştim - ki çılgın ya da düpedüz “deli” anlamında da kullanıldığı için Britanya’da alabileceğiniz en berbat iltifatlardan biridir. Ama son kitabım “How to Lose A Country” (Ülkeni nasıl kaybedersin: Yedi adımda demokrasiden diktatörlüğe) hakkında yayınlanan bir eleştiri yazısı sayesinde yeni bir iltifata şahit oldum; “sinirden titriyor”. Bunun pek de iyi niyetle edilmiş bir iltifat olmadığından eminim, özellikle de Britanya’nın Brexit karmaşasına öfkeden köpürmesi için iki koca yıl geçmesi gerektiğini göz önünde bulunduracak olursak. Oysa benim geldiğim yerde kızgın demek kızgın demek ve tüm gezegen Türkiye’deki meşhur rejimi iyi bildiği için çokları öfkemin haklı bir sebebe dayandığı konusunda görüş birliğine varıyor. Sanırım sorunun bir kısmı...

Papa Hem

Ernest Hemingway’in erken gazetecilik döneminden 3 ilginç makale Hemingway edebiyat devine dönüştüğü kariyerinin henüz başlarında bir muhabir çırağıydı.  18 yaşında liseden mezun olduğunda Kansas City’ye taşınıp Kansas City Star gazetesinde - kendine özgü, darbeli ve staccato (kesik kesik) biçemini şekillendireceği - altı aylık bir staja başladı.  Erken dönem metinlerinin bazıları günümüzün istatistiklere boğulmuş, ruhsuz habercilik örneklerine benzeyen aceleye getirilmiş, ham yazılardı. Ancak gün geçtikçe daha olgun ve edebi bir dil geliştirmeye başladı. İşte Hemingway’i sonunda bir efsaneye dönüştüren serüvenin ilk yıllarına ışık tutacak metinlerden bazıları.   “Hasta yetiştirme telaşının ertesi” (20 Ocak, 1918) Hemingway kendisini bir hikaye yakalamaya öyle koşullamıştı ki hırsından ambulansların peşinden koştuğu bile söylenir. Star’da işbaşı yapmasından üç ay sonra verdiği uzun uğraşlar sonucu bir hastanenin gece vardiyası hakkında makale yazma iznini koparabildi. Bu ...

Bir direniş eylemi: Delilik

Mika kendi ellerimle hazırlayıp dezenfekte edilmiş termosumdan doldurduğum cin toniği yudumlarken “Sakın o soruyu sorma, yoksa aklını yitirebilirsin” diye çıkıştı. Şehir yönetimi geniş sokağa çıkma sınırlamaları dayatmamış olsa da, Mika, kendi sıkı tedbirlerini uygulamada, bir nevi kendi olağanüstü halini ilan etmede epey kararlıydı. Zagreb’deki koronavirüs vaka sayısı oldukça düşük olmasına rağmen, Mika’nın içini rahatlatmak adına önceden titizlikle dezenfekte ettiğim plastik saklama kaplarında atıştırmalıklar hazırlamam gerekti. Salgın baş gösterdiğinden beri fiyatı tavan yapan geleneksel Türk kolonyalarından da bir tane aldım. Her zamanki soğukkanlı ses tonuyla “Bunca zahmete girmene hiç gerek yoktu, tatlım” dedi “virüsten korktuğumdan değil, bu delilik çağıyla kendi yöntemimle başa çıkmaya çalışıyorum sadece. Geleceği düşünmeyi kes diye bu yüzden başının etini yiyorum. Geleceği düşünmek seni delirtebilir. Tecrübeyle konuşuyorum.” Benimle aynı yaşta olan Mika Zagreb’de yaşayan ç...

Arundhati Roy

Artık “viral oldu” ifadesini içi ürpermeden kim kullanabilir? Hangimiz herhangi bir nesneye, bir kapı koluna mesela, karton bir kutuya ya da bir sebze poşetine, üzerinde çıplak gözle görülemeyen, ne ölü ne de diri olan ve ciğerlerimize vantuzlarıyla yapışmak için can atan zerreciklerin cirit attığını hayal etmeden bakabilir? Bir yabancıyı öpmeyi, otobüse binmeyi ya da çocuğunu okula göndermeyi, gerçek bir korku tüneline dalmadan kim aklından geçirebilir? Yaşamın vazgeçilmezi olan sıradan zevkleri, bu zevklerin olası risklerini tartıp biçmeden eskisi gibi tatmaya devam edebilecek birileri var mı? Virolog, epidemiyolojist, istatistik uzmanı ya da bir kahin olmayan kimse kaldı mı? Tam bu dakikalarda hangi bilim adamı ya da doktor gizliden gizliye bir mucize için dua etmiyordur? Hangi rahip/haham/imam bilime boyun eğmedi bu günlerde? Ve bu virüs hızla yayılıp etrafımızı korkunç bir kıyımla kuşatırken bile, kimin yüreği, koca şehirlerin beton binalarına çarpıp yankı bulan kuş sesleriyle, y...